Back to the blog!

Başlığı İngilizce attık gerçi ancak bundan böyle blogumuzun yayınına Türkçe olarak devam edeceğini gururla belirtmek isterim efendim. Bunca zaman ingilizce yazdınız(hepi topu 4-5 yazı gerçi) şimdi neden Türkçe sorusunun cevabı ise Aigul hanımın artık Tömer'den 5. kur sertifikasını almış, Türkçe bilen bir kişi olmasıdır. Başka bir neden ise bu uzuuun aradan sonra dönüp eski yazıları şöyle bir okuyunca duygudan ne kadar uzak olduklarını görmemdir ingilizce yazıların.

Bunca zaman durup durup şimdi tekrar yazmaya başlamamın sebebinin ise ne Meren'in blogunu okuyup gaza gelmem ne de bu uzun arada yeni bir makine alıp bolca fotoğraf çekmem olmadığını, olayın aslında yoğun ve stresli iş durumunun sona erip biraz boş vakit ve sağlam kafaya sahip olabilmemle alakalı olduğunu bir süre düşündükten sonra farkettim. Velhasılı kelam yazasım geldi de denebilir.

Bu arada az önce bahsi geçen Sayın Meren'in bloguyla ilgili olarak da; fotoğrafla ilgili tecrübelerini son derece yalın ve etkili bir şekilde paylaşabildiği, fotoğrafla ilgili kafamda yerine koyamadığım epeyce bir taşı iteklemeye yardım ettiği için buradan bir teşekkürü borç bilirim. Ayrıca bu blogda daha önce kedilerle ilgili yazdıklarımızın aslında birer photo-essay olduğunu da öğrenmemizi sağlamıştır kendileri. Blogunda epeyce bir süre geçirirken aslında bu yazmadığım uzun zaman içinde epey bir malzeme biriktirdiğimi ve flickrda, fotokritikte, facebookta orda burda yarım yamalak duran şeyleri bir araya toplayabileceğim bir yerim olduğunu da hatırlamama vesile oldu aynı zamanda.

Nereden başlasak nasıl toparlasak derken baktım ara çok uzun, toparla toparla bitmeyecek, e işin özü de aslında fotoğraf olduğuna göre direkt olarak yapmak istediğime geçip, hiç hikaye kısmına dokunmadan işin fotoğraf boyutunu aktarayım, hem de bir nevi best of oluşturup geçen zamandaki değişimi de gösterebilecek bir history'im olsun dedim. Öyleyse başlayalım fotoları seçip yüklemeye.














Tüm bunları yazıp fotoğrafları yüklemeye başladıktan sonra baktım yükle yükle bitmeyecek, bitse bile onca çabaya değmeyecek, olayı ayrı bir şekilde ele alıp tamamen fotoğraf üzerine bir blog kurmaya karar verdim. Fena da olmadı gibi. Buradan buyrun.

4 Comments:

  1. A. Murat Eren said...
    Selam Eren,

    Öyle FriendFeed'den çıkıp o blog senin bu blog benim derken buralara kadar geldim, tam yazıyı okuyordum bir de baktım benden bahsetmişsin :)

    Tekrar yazmaya başlamana vesile olduğum için çok sevindim önce, sonra aylardır yazmadığını için ise üzüldüm.

    Yaz, yazmak iyidir :) En çok yazarken öğreniyor insan.

    Aigul'e de selam :)


    Sevgiler.
    Eren said...
    Selam Murat,

    Tekrar yazma teşviğin için teşekkürler. Aslına bakarsan yine senin yazılarından aldığım teşvikle o son gönderiden sonra kendimi fotoğraf sitesine kaptırmıştım ve uzun süre yazmadım. Fakat yakın bir zamanda başka bir site açarak kafamda dağınık duran bazı fikirleri toparlamaya karar verdim, aynı fotoğraf sitesini açarken olduğu gibi. Sanırım faydalı da oldu dediğin gibi, en çok yazarken öğreniyor insan.

    Evrim ve varoluş konularına epey kafa yoran birisi olduğunu yazılarından biliyorum, bu yüzden de aslında biraz adam ettikten sonra bu sitedekilerle ilgili sana bir şekilde görüşünü sormayı planlıyordum ama madem yeri geldi misafir umduğunu değil bulduğunu yer diyerek fikrini sorabilirim :) Bazı şeyler henüz tamamlanmadı, bazıları da kafamda yerine oturmadı. Bu nedenle deli saçması da diyebilirsin. Buna rağmen varoluş konularını kafasına takmış başka bir mühendise ayıracak 4 paragraflık vaktim var diyorsan buraya bakabilirsin: Büyük resmi görmek.

    Düygü yengeye de selam :)
    A. Murat Eren said...
    Merhaba,

    Gittim okudum :) Orada bağlantı verdiğin yazıları da okudum.

    Yazıların daha bitmiş olmadığını bildiğim için derinlemesine bir tartışmaya girmeyeceğim, fakat Evolution ve tanımını yaptığın Wired Evolution denen sürecin birbirinden çok farklı olduğunu düşünmüyorum (çünkü ikincisi insana haddinden fazla bir değer vermekle kalmıyor, bazı ortak örüntüleri insan bağlamında özelleştiriyor bence).

    Geçen gün twitter'da "bu evrende öyle örüntüler var ki, doğadan ekonomiye, matematikten müziğe bir çok şeye, farklı seviyelerde uyarlanabiliyorlar" demiştim. Senin verdiğin entropi örneğinde olduğu gibi, daha pek çok, hasbelkader içinde olduğumuz bu evrene özel olabilecek karakteristikten söz etmek mümkün (bu arada canlılık ve entropi arasındaki enteresan ilişki kafamı bayağı kurcalamıştı zamanında (http://www.moleschino.org/2006/01/23/ebola-ve-42/)).

    Bu evrendeki her türlü devinim dönüp dolaşıp -entropinin de içinde olduğu- bazı karakteristiklere öykünen davranışlar sergiliyor. Bu bağlamda Wired Evolution'ı, Evolution'dan ayırmaya yetecek kadar kriterleri kabullenmekte ben şahsen zorlanıyorum. Fakat ağanın eli tutulmaz, sen üzerinde düşünmeye devam etmelisin :)

    Biraz aceleye geldi, fakat biraz da olsa anlatabildiğimi umuyorum :)

    Sevgi, selam.
    Eren said...
    Zaman ayırdığın için teşekkürler Murat. Dediğini anlıyorum, zaman zaman karşıma çıkan farklı konularda benzer ortak noktaları ben de fark ediyorum.

    Beni özellikle bu konuyu yani wired evolution dediğim süreci yazmaya iten şey ise hayatla ilgili bir çok noktayı anlamlı kılması ve bunun yarattığı heyecan. Aynı daha önce evrimle ilgili bir çok şeyin kafamda birden yerine oturup yarattığı heyecan gibi.

    Bu arada link verdiğin yazıyı görünce sanırım bu işlere kafa yoran adam sayısı gerçekten az ve bir yerlerde illa karşılaşıyorlar diye düşündüm. Çünkü o yazıya vakti zamanında Hikio takma adıyla bir kaç yorum da ben yazmıştım :) O kısa yazışmanın ve Duygu'nun tavsiyelerinin ne kadar önemli olduğunu ve yer ettiğini şimdi yazdıklarıma bakınca çok iyi görebiliyorum. (Organik ve inorganik süreçler arasında bu tip benzerlikler kurmanın yanlış olduğu fikrine ise halen katılmıyorum o ayrı:) )

    Tekrar teşekkürler, sevgiler ve saygılar.

Post a Comment



Blogger Template by Blogcrowds